Hızır Aleyhisselam Nasıl Görülür ?

Osmanlı’nın ihtişamlı dönemlerinde, Sultan II. Mahmud Hân’ın hüküm sürdüğü yıllarda, gönlü pak, imanı sağlam, yaşlı bir hanımefendi vardı. Kulaktan kulağa yayılan bir rivayet, onun yüreğinde derin bir merak uyandırmıştı: Hızır Aleyhisselam’ın her yatsı namazında Yenicami’de zuhur ettiği söyleniyordu. Zaten öteden beri bu mübarek zatı görmeyi canı gönülden arzulayan bu kadın, duydukları karşısında bir an bile tereddüt etmedi.

Ertesi gün, eşinden müsaade alarak, kalbinde tarifsiz bir heyecanla yatsı namazı için Yenicami’nin yolunu tuttu. Namaz eda edildikten sonra, cemaat camiden dağılırken, o avlunun kuytu bir köşesine çekildi. Gözlerini camiden çıkan her yüze dikkatle dikmiş, Hızır Aleyhisselam’ı tanıma umuduyla etrafı süzüyordu. Her geçen saniye, umudu biraz daha artıyor, kalbi daha hızlı atıyordu.

hızır aleyhisselam nasıl görülür

Tam da bu pürdikkat bekleyişin ortasında, karşısına nur yüzlü, ak sakallı, vakur bir ihtiyar çıktı. Gözlerinde derin bir bilgelik, yüzünde huzur dolu bir tebessüm vardı. İhtiyar, kadına nazikçe yaklaşıp sordu:

•Hayırdır hanım kızım, nereye böyle dalıp gitmişsin?

Kadın, içten bir saflıkla cevap verdi:

•Efendim, duyduğuma göre bu camiye her akşam Hızır Aleyhisselam teşrif edermiş. Onu görmek için geldim, gözlerim onu arıyor.

İhtiyar, tebessümünü derinleştirerek sordu:

•Peki, onu görsen nasıl tanıyacaksın? Onu diğerlerinden ayıracak bir işaret biliyor musun?

Kadın mahcup bir edayla başını öne eğdi:

•Bilmiyorum efendim. İşte bu yüzden de gözlerimle arıyorum.

İhtiyar, bilgece bir ifadeyle devam etti:

•O zaman buradan geçse de onu tanıyamazsın. Gel, sana onu nasıl tanıyacağını öğreteyim mi?

Kadının gözleri parladı, umutla doldu:

•Tabii ki efendim! Can kulağıyla sizi dinliyorum.

İhtiyar, elini caminin minarelerine doğru uzattı:

•Arkamdaki şu camiyi görüyor musun?

•Evet, görüyorum efendim, bütün ihtişamıyla duruyor.

•Şimdi ışıklarına bak! Söndü mü şimdi?

Kadın şaşkınlıkla camiye döndü. Gerçekten de, az önce ışıl ışıl yanan caminin bütün kandilleri sönmüştü. Gözleri faltaşı gibi açıldı:

•Aaa evet, söndü! Nasıl oldu bu?

İhtiyar, gizemli bir gülümsemeyle:

•Şimdi bir daha bak, ışıklar tekrar yandı mı?

Kadın tekrar camiye baktı. Ve evet, az önce sönen ışıklar, bir anda yeniden parlamıştı. Bu duruma anlam veremiyordu. Kekeledi:

•Baktım… Evet, yandı! Bu nasıl bir mucize?

İhtiyar, sesindeki bilgelikle kadının ruhuna işleyen sözlerle noktayı koydu:

•İşte öyleyse. Aynı böyle, arkasında duran caminin ışıklarını olduğu yerden kıpırdamadan yakıp söndüren birini görürsen, işte o Hızır’dır. Haydi bana müsaade. Allahü Teâlâ sana hayırlar, bereketler ve iyilikler versin!

Kadın, bu sözler karşısında adeta donup kalmıştı. Kendine geldiğinde, ihtiyar zat çoktan gözden kaybolmuştu. Sadece

ihtiyarın son sözleri yankılanıyordu zihninde. Kadın, bir süre daha avluda bekledi, belki ihtiyar geri döner, belki de tarife uyan bir başkası belirirdi. Ancak nafile, herkes dağılmış, cami avlusu sessizliğe bürünmüştü. Kalbinde bir buruklukla, mahzun mahzun evinin yolunu tuttu.

Eve vardığında, kocası merakla karşıladı onu:

•Gördün mü Hızır Aleyhisselam’ı, hanım?

Kadın, yorgun bir sesle cevap verdi:

•Yok, göremedim ama, nasıl görüleceğini çok iyi öğrendim.

Kocası şaşırdı:

•Nasıl görülecekmiş? Anlat bakalım.

Kadın, cami avlusunda yaşadığı o olağanüstü karşılaşmayı, nur yüzlü ihtiyarı, caminin ışıklarının bir anda sönüp tekrar yanmasını, bütün saflığı ve içtenliğiyle kocasına anlattı. Her detayı büyük bir heyecanla aktarıyor, yaşadığı anın büyüsünü yeniden canlandırıyordu.

Kocası, karısının anlattıklarını dikkatle dinledi. Hikayenin sonuna geldiğinde, yüzünde derin bir tebessüm belirdi. Karısının elini şefkatle tuttu ve gözlerinin içine bakarak dedi ki:

•Hay benim saf hanımım, mübarek olsun sana! Sen hem Hızır Aleyhisselam’ı görmüş, hem de onun mübarek duasını almışsın. O nur yüzlü ihtiyar, anlattığın gibi, Hızır Aleyhisselam’ın ta kendisiydi!

Bu sözler, zavallı kadının dünyasını başına yıktı. Bir an duraksadı, sonra idrak etmeye çalıştı. Gözleri doldu, kalbi hızla çarpmaya başladı. O an, yaşadığı o eşsiz tecrübenin gerçek anlamını kavradı. Hızır Aleyhisselam’ı görmüş, onunla konuşmuş ve ondan dua almıştı! Bu büyük lütuf karşısında bir süre kendine gelemedi, adeta donup kaldı. Yıllardır arzuladığı şey, hiç beklemediği bir anda, en saf haliyle gerçekleşmişti. Ve o, bu mucizevi anın farkına bile varamamıştı. Ama şimdi, kalbinde tarifsiz bir huzur ve şükranla, bu eşsiz anıyı ömrü boyunca taşıyacaktı.

Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

0/1000